Özel,
SEVGİ, önce kendini sevmekle başlar...
“Başkalarının sayfalarına
yazdıklarınla, kendi sayfalarını dolduramazsın.”
Ne kadar güzel ve ne kadar anlamlı
bir söz değil mi? Geçenlerde izlediğim dizi de geçiyordu. Sahne şöyleydi; eşini
kaybettikten sonra hayatını oğullarına adamış, gelin olduğu aileye laik
olabilmek için her şeyden kendisinden bile vazgeçmenin onu daha onurlu ve
gururlu yaptığına inanmış, yıllar sonra çocukluk aşkı ile karşılaşıp kendini
fark etmeye başlamış, bir anne ile hassas, içene kapanık, dürüst bir oğul. Belki
de ilk defa bu kadar samimi dertleşiyorlar ve fonda Sezen Aksu’ nun “sen de
benim kadar gerçekleri biliyorsun…” diye devam eden efsane şarkılarından
birisi. Anne oğluna; bu hayat senin, dinlemen gereken tek şey kendi kalbin,
sonuçta bir tek kendine hesap vereceksin. Ona göre hareket et, çünkü hayatın
tekrarı yok, diyor. Oğlu da annesine benzer şekilde cümleler kurarak, ilk başta
yazmış olduğum ve beni üzerinde çok düşündüren sözü söylüyordu.
43 yaşıma sayılı günler kaldı.
Yaklaşık 4-5 sene önceydi; kendimi, hayatımı, hayata bakışımı, çevremi, kısacası
dünü bugünü ile geçmiş tüm günlerimi sorguladığım. Hatalarım, doğrularım,
kırdıklarım, kırıldıklarım, mutluluklarım, mutsuzluklarım, daha nicelerini
birer teraziye koydum. Daha önce hiç yapmamış mıydım? Yapmıştım elbette ama
küçük küçük dersler alıp benzer şekilde devam etmiştim. Öğle öğrenmiştim çünkü.
Affetmeyi, alttan almayı, onun da huyu böyle olduğu gibi kabul edeyim demeyi, haklı da olsam susmayı öğrenmiştim. Takdir
edilesi bir durumda bile daha iyisi neden olmadı, gene mi başaramadım hissiyle
kendimi ispat etmeye anlatmaya çalışmıştım. Kimi zaman ailem, kimi zaman çevrem
için yapmıştım, gitmiştim, gelmiştim, oynamıştım. Mutsuz muydum? Hayır,
mutluydum. Çok şükür; sevgi dolu,
güvenli, huzurlu bir ortamda büyümüştüm. En küçük şeyden bile mutlu olmayı,
şükretmeyi öğrenmiştim. Kendim için hiç mi bir şey yapmamış, hiç mi kırmamış,
hiç mi incitmemiştim kimseyi. Yapmıştım, incitmiştim ama en çok o yaşa kadar;
başkalarının sayfalarına yazmış, kendi sayfalarımı boş ya da eksik bırakmıştım…
Artık terazimin kefelerini
dengelemeye hatta azıcık ta kendi tarafıma, kendi sayfalarımı doldurmaya, tek
şeyin kendi kalbimin sesini dinlemek olduğuna karar vermiştim. Nasıl yapacaktım
ki bunu? Belki de ufacık ama hiç de kolay olmayan bir mantık değişikliği
yapacaktım. Çevreme verdiğim, gösterdiğim sevgiyi, saygıyı, hoş görüyü önce
kendime sonra etrafıma gösterecektim. Başkasına ne kadar değer verip onu
çevrenize nasıl ve ne şekilde dâhil ederseniz, çevreniz de o kişiyi o derece
sahiplenecektir. Öyleyse; biz kendimizi ne kadar sever ne kadar sayarsak,
çevremiz de bizi o derece sahiplenir. Yani önce kendimi sevecek, kendime saygı
duyacaktım. Teori de çok kolay ya pratikte?
Bunca yıl süre gelmiş mantık bir
çırpıda değişir mi? Etraf ne der, ne
oluyor buna amma da havalara girdi, ne sanıyor bu kendini, ne kadar değişmiş… demezler
mi. Kabul ediyorum; zorlu ama geçici bir süreç. Hele ki benim gibi kendiyle
dalga geçebilen hayat ile barışık bir insansanız, daha da zor. Ne kadar zor
olursa olsun önümüze engellerde çıksa sonuç ta karar vermişiz; KENDİMİZİ
SEVMEĞE. Belki size komik ve saçma gelecek, belki aman sende diyeceksiniz ama
şöyle kendiniz ile baş başa kalın ve sadece kendiniz hayatınız düşünün. Eğer
diyorsanız ki doğru söylüyorsun, o zaman hadi siz de benim yaptıklarımı yapın.
Kendinize saygı duyun, öz saygı çok
önemli, kendinize dürüst olun, kendinizi sevin ve affedin, kendinizi kutlayın,
ufacık bile olsa daha iyisi neden olmadı demeyin. Ben bugün bunu başarıyla
yaptım, deyin ve kendinizi övün, takdir edin. Başkasının size değer vermesini
beklemeyin, herkesten önce siz kendinize değer verin. Aynaya bakın tam
gözünüzün içine kendiniz ile baş başa kalın. Önce yüzleşin, hatalarınızı kabullenin,
affedin ve sonra aynadaki size seni seviyorum deyin. Sen başarılı, dürüst,
çalışkan ve yardımsever bir insansın, her şeyin en güzelini en iyisini en
hayırlısını hak ediyorsun, deyin. Gülmek serbest, yeter ki; gerçekten,
inanarak, pozitif bir şekilde odaklanarak, gözünüzün içine baka baka kendinizi
sevmeye karar verin. Göreceksiniz ki; etrafınızda ki gerçek sizi mutlu eden
insanlar çoğalacak, farkındalığınız yükselecek, değer bilinciniz güçlenecek.
Kimi zaman eyvallahınız olmayacak belki ama kendinize olan saygınız artacak.
Kendinizi sevmez, öz saygınızı
kaybeder, değer vermezseniz(farkında bile olmadan), belki zekânızla, yetenek ve
becerilerinizle yeterlilik duygunuzu geliştirip kendinizi değerli hissedebilir,
dünyayı fethetmişçesine egonuzu yükseltip, iyi konumlara gelebilir, çok paralar
kazanabilirsiniz. Ama günün sonunda sağlıklı ilişkiler kuramadığınızı,
kendinizi etrafınızda kalan birkaç insanla mutluluğu, huzuru, gerçek dostları
ararken bulursunuz. Bakarsınız ki; yeterlilik duygusu, değerlilik duygusunun
yerine geçememiş.
Kendinizi seveceğiniz, yazın
başkalarının sayfasına da yazın onlarsız olmaz ama en çok kendi saflarınıza
yazdıklarınızla hayatınızı dolduracağınız, sağlıklı günler…
Unutmayın, bu hayat sizin ve
tekrarı yok…
Kendini yeniden keşfederek sevmeyi
öğrenme yolculuğu, kendini beğenmişlikten kendini beğenmeye doğru yapılan
yolculuktur.
Çiğdem ÖZERK ONAY (01.2018)
Çiğdem çok güzel bir yazı olmuş. Kendimizi sevmek önemli. Keşke bunları 20 li yaşlarda fark etseydik. Ellerine sağlık. Tariflerin kadar güzel bir yazı olmuş🍀
YanıtlaSil